27.10.2009

sesli düşünmece..

Bu Mr. Rose'un evdeki tüm ışıkları sonuna kadar yakma takıntısı sinirimi bozuyor..Benim az ışığı 'tercih ettiğimi' kabul etmek istemiyor adam..

Bugün ders arasında Oxford Street'te yemek sonrası kısa bir tur yaptım..Millet şimdiden Xmas süslemelerine başlamış boy boyy..Bu sene kriz sonrası morale ihtiyaçları var sanırsam acilen..

Çin, Japonya vb çekik gözlü dünya vatandaşlarının sadece yarısı kendi ülkelerinde..Diğer yarısı ise London'da..Abartmıyorum!

Ya bugün gazetede metro driverlarının da tıpkı postacılar gibi greve gideceği yazıyordu..Allaam nolur ben buradayken grev yapmasınlar..Metrosuz bir hayat düşünemiyorum:((((

Boynumdaki dikiş izi çok fena kaşınıyor..Ve de dokununca acıyor..İltihap falan olmasın??

Hala ödevimi yapmadım..Belki yarın breakde yaparım olma mı??

Etraf sabah akşam koşu yapan ingilizlerden geçilmiyor..Bazıları çok fit..Bazılarının ise benim arabamın arka koltuğu kadar poposu var..Daha çok koşsunlar bence..

Uzun zamandır yani şöyle birkaç senedir görüşmediğim arkadaşlarımı çok sık hatırlar oldum..niyeyse..ne yapıyorlar acaba..neyse canım..banane..

Kendime şahane bi moleskine aldım..City moleskine-London..Pek neşeli birşey..Gezi günlüğü gibi..Gittiğin gördüğün yediğin beğendiğin nefret ettiğin şeyleri not ediyorsun..Elinde süper arşiv oluyor..Ama sadece London için..Mesela Roma için üzerinde Rome yazanını alman lazım..İçinde şehrin haritaları falan var..Çok şahane..

bach londonda..

Bach'ın cello suitlerini İstanbul'da St. Antuan'da dinleyemedim amma London'da Trafalgar Square'deki St. Martin-in-The Fields'da dinledim..Eh buna da şükür..Di mi ahbap?

26.10.2009

busybusybusybusy..

Sabah 9.00-12.30 arası dersim vardı hergün..Artık 14.30-16.30'a da ders aldım..IELTS sınıfına da devam ediyorum artık..Bugün ilk gündü..Galeriler müzeler falan 18.00'de kapanıyor..O yüzden çok rahat gezmeyeceğim belki ama olsun..IELTS'i de aradan çıkarmış olacağım..Sürekli birşeyleri aradan çıkarıyorum (bakalım nereye varacak hikayem) Bir de 'nasıl kreatif direktör olunur' diye bir kurs var burada:)) Ne dersin Tolgacığım sence sana rakip olabilir miyim:))

24.10.2009

hyde park scenes..without comment..



henry's..

Öğle yemeği için gözüme kestirdiğim bir yer burası..Henry's..herşey harika; mekan, müzik, servis, yemekler..I felt like a Londoner:) .. Arada bir öğrenci olduğumu unutup burada 10 sandwich fiyatına bir öğün alabilirim kendime:) (bu arada 1 pounda bile bir sandwich alabiliyorum marks&spencer'dan:))

the first anish kapoor experience..

ya da the first Royal Academy of Arts experience mı desem acaba bilemedim..Beni heyecanlandıran şey Anish Kapoor'un kelimenin tam manasıyla sınır tanımayan yaklaşımı mı yoksa Royal Academy of Arts gibi bir kurumun çatısı altında bulunmak mı emin değilim..bunun çok da önemi yok sanırım..Önemli olan bu; ben bugün RAA'da AK sergisinde bulundum ve AK'nin şaşırtıcı sanatını tecrübe ettim..Evet tam olarak tecrübe ettim..Yaklaşık 30 kadar insanla bir salona tıkışıp 15 dakika kadar öylece bekledik şovun başlamasını..Sonunda bir adam köşeden çıktı ve bembeyaz salonun ortasında duran topun (evet bildiğimiz pare pare atış yapılan top) içine kırmızı renkli wax-vaselin karışımı bir "mermiyi" yerleştirdi ve topu ateşledi..Booommbb!!Herkesten ufak çığlıklar yükseldi ve kırmızı "mermi" Kraliyet Sanat Akademisi'nin yüzyıllara tanıklık etmiş olan beyaz duvarına çarparak dağıldı..Çok acayipti doğrusu..Bu şov serginin son atraksiyonuydu..Kanımca bu etkileyici sergi için etkileyici bir son olmuş..Sergi çıkışında ufak tefek hediyelik eşyalar satan bölümden kendime fotoğraftaki çantayı seçtim bugünün anısına..Belki biriktirdiğim eşyalarla bir müze de ben kurarım kimbilir..

23.10.2009

ortmenden aferin aldimm..

siniftayiz su anda..bugun icin herkes okumus oldugu bir kitabin degerlendirmesini yazip getirecekti..orhan pamuk`un masumiyet muzesini okumustum buraya gelmeden once..onunla ilgili yazdim birseyler..ortmen kagidima nasil bir not dusse begenirsiniz; "Excellent well done"..:))cok mutlu hissettim..

21.10.2009

keep left..

Burada işler benim için gayet yolunda gidiyor genel olarak..Fakat trafiğin soldan akıyor olması beni oldukça zorluyor..Özellikle karşıdan karşıya geçerken ciddi bir sıkıntı..ne tarafa bakacağınızı, arabanın nerden çıkacağını şaşırıyorsunuz..bir de metronun dehlizlerinde köstebek gibi ilerlerken duvardaki sıkça yerleştirilmiş tabelalar dikkat çekiyor: "Keep Left"..Bunu o kadar sık tekrarlamışlarki ister istemez düşündüm..Belki de ingilizler de trafiğin soldan akmasına hala alışamadıklarından böyle uyarılara ihtiyaç oluyordur..who knows:))

karakutu..

Miroslaw Balka diye bir sanatçının enstalasyonu karşıladı bizi Tate Modern girişinde..13 metreye 13 metrelik, yerden 2 metre yüksekte duran bir kutu..sadece tek yüzeyi açık..bir rampa ile kutunun derinliklerine doğru yürüyorsunuz..etrafınızda mutlak karanlık..sadece siyah..başka hiçbirşey yok..adım atmakla atmamak arasında tereddütte kalıyorsunuz..adım atıyorsunuz..hiç tanımadığınız birilerine güveniyorsunuz ve adım adım ilerliyorsunuz..tıpkı auschwitz'e gönderilmek üzere kamyonlara tren vagonlarına doldurulan yahudiler gibi..Polonyalı Balka'nın muhteşem sanat objesi beni derinden etkiledi doğrusu..

first moment i saw tate modern..


herşey bir anda oldu..sokakta yürüyorduk..başımı kaldırdım ve onu gördüm karşımda..birden içimi tanıdık bir duygu kapladı.. paris'e ilk defa gittiğimde eyfel kulesini görene dek kendimi yabancı bir memlekette hissetmemiş olmam gibiydi.. yani bir yapıdan böylesine etkilenebileceğim aklıma gelmezdi. . ama asıl şok etkisi yaratan kısmı ise kapıdan girdiğim saniye başladı.. öylesine büyük bir boşlukla karşılaşılıyorki bir an için ölçek duygusunu yitiriyor insan.. neye uğradığını şaşırıyorsun.. dikdörtgen prizma şeklinde devasa bir kutunun dibine dibine yürümeye başlayınca yavaş yavaş adapte oluyorsun mekana..acaip bişey doğrusu..koleksiyon şahane elbette..picasso..monet and his waterlilies..ve daha adını hiç duymadığım yüzlerce sanatçı vardı..yarım günde sadece bir katını gezebildik..devasa bir yer..arkası yarın oldu bir parça..

this is it..i've told u all..

Hatırlayan hatırlar..demiştim..artık google diye bir fiil var diye..İşte kanıtı..Bu fotoğrafı dün Waterstonesda çektim..Oxford bilmemne sözlüğünün bir sayfası..Go on goooooogling..

20.10.2009

sınıfta ilk gün..

Bu sabah okula vaktinden önce gitmeyi başardım..Yağmur da yoktu ayrıca..Ama hava griydi..Ve soğuktu..Sınıfta benden başka 8-9 kişi daha var..Ben the new one olarak katıldım onlara..İşleyen bir sisteme dahil olmak her zamanki gibi pek eğlenceli değildi..Ama idare ettik..Örtmenimiz Kieron diye biri..Fena sayılmaz..Canayakın..Ama dünkü Helen'ın eline su dökemez elbette..İngilizce kitaplar okumamız gerekiyor..Hafif ve eğlenceli bir giriş olsun diye Waterstonesdan Hemingway'in tüm kısa hikayelerini içeren bir kitap aldım..Ders için de faydalı olacağını düşünüyorum..Sürekli kitap kritikleri üzerinden gidildi bugünkü derste..Zordu doğrusu..Brezilyalı bir metinyazarıyla tanıştım..Almanlara benziyor..Enteresan şey..Dersten sonra okulun kafesinde İspanyollarla biraz takıldım ve sonrasında 1-2 saat geçirdiğim Waterstonesa gittim ve bahsettiğim kitabımı aldım..Bugün ev biraz soğuk geldi..Ev sahibem bir ara şömineyi yakmaya çalışıyordu ama başarısız oldu sanırım..Üşüdüm epeyce..Burnum da hala tıkalı..İyileşmek istiyorum artıkkkk:(

19.10.2009

london post..again..

Heyt be ne soğuk arkadaş..İstanbul'un güneşinden kalk gel sen kış ayazına..Olacak şey mi yahu..Oldu fekat..Neyse..Bu kısmı çoktan geçmiş olmam lazım..Sabah Mr. Rose ile kahvaltı+sohbet ardından evden fırladığım gibi soluğu tube stationda alıverdim..Yürü babam yürü..10-15 dakika yürüdüm..Günde rahat yarım saat sıkı tempo temiz hava yürüyüşü yapıyorum..Kesin kilo vericem..Yuppiii..Tren geciktiği için ben de geciktim okula..Fekat ilk günlük gecikmeyi kimsecikler takmadı..Seviye sınavı olduk..Yahu okulun yemin ederim yarısından fazlası uzakdoğulu yani çin veya japonyadan..İngilizceleri aksanları berbat..Hiçbirşey anlamıyorum..Belkim japonca öğrenirim bir iki kelime..Bizim binada aynı zamanada fashion college da var(bu nefayda içindi..okursa haberi olacak:)..Tipler bir enteresan bir enteresan ki anlatamam..Helen diye bir kadın bize ilk gün öğretmenliği yaptı..Okulu gezdirdi, gerekli bilgileri verdi vs vs..Öğleyin okulda iş bitti..Bendeniz muhteşem(!)sosyalleşebilme yeteneğim sayesinde iki ispanyolla ahbap oldum..Akşamın bi vaktine kadar takıldık London sokaklarında..Saolsunlar ben istemedikçe yanımda ispanyolca konuşmuyorlar..Ben bazan birşey sorunca ispanyolcada nasıl diye o zaman şahane bilgilendiriyorlar..Çok sıcaklar..Tıpkı ben(!)..Neyseki burada kimse beni tanımadığı için sıcak insan rolümü herkes yutuyor..Valla oldukça işlevsel bişi böyle sıcak davranmak insanlara..Belkim İstanbul'a dönünce de devam ederim kimbilir:p Arkadaşlarımdan biri fine arts okumuş şimdi de doktora yapacakmış..Bizi saat ikiye kadar beleş olan bir müzeye götürdü..Somerset House isminde..Amanın ne koleksiyon o öyle..Arkadaşım bile şaşırmış görünce: Manet, Kandinsky, Cezanne, Van Gogh, Degas, Botticelli, Pissarro vs vs..Hepsi burada..Üstelik de masterpieces yani..Mesela bakmayı çok sevdiğim Manet'nin Le Bar aux Folies-Bergère'i çıkıverdi karşıma bir köşeden..Şaştım kaldım..Ya da bir ahbabımın bakmaktan hoşlandığını bildiğim birkaç Kandinsky..Benim bayıldığım Cezanne..Uff..Hepsi şahaneydi..Frank Auerbach diye gittik diğerleri resmen piyangodan çıktı..İlk gün için fazlaca yorucu ve de fazlaca vaatkar saatlerdi kısacası..........Bu kadar laf salatası yeter..Şimdi yolda yürürken elime tutuşturulan beleş gazetelerimi okumam lazım..

18.10.2009

london postası..

Lezzetli ve eğlenceli bir uçak yolculuğunun ardından, bulutları İstanbul'da bırakarak güneşli bir London akşamüstüsüne vardım..Valizlerim biraz büyük ve ağır olduğundan azıcık zorlanmakla birlikte sağ salim attım kendimi taksiye..Taksi şoförü beni "hello darling" diye karşılayınca herşey tastamam oldu:) Yarım saatlik bir yolculuk yaptım taksiyle..Berbat bir trafik vardı fakat bu millet "bus lane" diye birşey keşfetmiş..En sağda kırmızı boyalı bir şerit; sadece otobüs, taksi ve motorsikletler kullanabiliyor..En sağdan bastık geldik kısacası..Bulunduğumuz sokak çok şeker kırmızı tuğlalı binaların olduğu bir yer..Ev sahibim olan çift çok tatlı ve sıcak insanlar..Bayan freelance cateringçi..Eşi ise sigortacı..Bir de 4-5 yaşında bir ufaklık var: Alicia..Sarı kafanın teki..Neyseki sakin bir çocuk..Kafa ütülemeyecek:) (ne kötüyüm allam) Evde bir misafir daha var benim gibi; İngiliz kız bir gazeteciymiş ve henüz ne olduğunu anlamadığım bir eğitime gelmiş Londra'ya, ismi de galiba Rosy gibi birşeydi..Neyse sabah daha iyi tanışırız..Odama yerleştim..Küçük ve de sevimli bir çatı katı..Hemen merdivenlerden inince de özel banyom var..Banyo şahane..Yeni yapılmış herşey..Tertemiz ve de galiba ilk ben kullanıyorum..Şu an burada saat 20.08 ama çoktan yattı ev halkı..Ben de uyumak üzereyim..Yoruldum biraz..Bir de şu grip halini atamadım üzerimden bir türlü..Ödüm patlıyor ilerleyecek diye..Sabah erkenciyim..Mrs. Rose pazartesi metronun çok yoğun olduğunu ve erken çıkmam gerektiğini söyledi..Böyle işte..Uyumaya gidiyorum ben..

16.10.2009

eh..sonunda..

Bugün kalan son dikişlerimi de aldırdım..Dün de nihayet vizem çıktı..Bugün pasaportum elimde öylece durdum bir an..Başka mühim bir eksik kalmadı..Şu grip durumum da hafifledi sanki..Pazar öğleden sonrasını London'da Mr&Mrs Rose ile geçirmek için bir engelim yok artık..Bunun rahatlığından herhal üzerimde garip bir durgunluk var..Fena his değil..

6.10.2009

bach istanbuldaymış..

Koskoca Bach kalkıp sekizinci defa İstanbul'a teşrif etmiş..St. Antuan'daki performanslar eminim görülmeye değerdir..Belki görürüm ben de şu ahir ömrümde bir kez olsun Bach'ı..(cümleleri devrik kurunca süpper şiir olmuyor mu ama hıh??:))

4.10.2009

sumak..

Bu sabah London'daki ev sahibem Mrs. Rose'dan bir mail aldım..Kendisi catering işiyle iştigal ettiğinden nezaketen buradan arzu ettiği yerel bir tat, yiyecek vs var mı diye sormuştum.. Varmış.. Sumak:)) Gelirken biraz sumak da getirirsem memnun olacakmış..Amanın dedim..Sen git dansöze, türkiş dilayt'a, uzuun kumsallara o kadar para harca tanıtım yap, elin İngilizyus'u local taste diye sumak istesin..Way anasına sayın seyirciler..Şimdi Mrs. Rose için haso sumak bulmam lazım..Öyle Migros'tan falan almak istemiyorum açıkçası..Şimdi bir arkadaşım, Esracığım Mardin'de iş için..Onu aradım şu anda..O getirecek bana sumak..Süpperr!

nefaydanın doomgünüsü..

İşten ayrılma vesilesiyle belalı müşterilerimi başına sardırdığım için beni doğumgünü kutlamasına çağırmış olmasına çok şaşırdım Nefayda'nın..Ama öte yandan hızla bir doğumgünü hediyesi alma telaşına girdim..Daha doğrusu girmek üzereyken son anda toparladım..Derhal aklımda yanan ampulün ışığını takip ederek ZaraHome'un yolunu tuttum..Yaratıcılığımı kullanarak çok cici bir hediye sepeti oluşturdum Nefayda'ya..Beğeneceğini tahmin ettiğim minimini şeyler..Sonrasında saat onda buluşulacak olan ve hala isminden emin olamadığım-Kiki ya da Kika Çay Evi gibi birşey olabilir-mekana gittim Taksim'e..Nefayda'nın kusursuz(!) işleyen self-navigasyon sistemi sayesinde mekanı elimle koymuş gibi(!) buldum..Doğumgünü sahibi, organizasyon sorumlusu ve adres tarif edici işlevlerinin hepsini üstlenmiş olan arkadaşımız Nefayda beni, hedef adresin yaklaşık 150 metre uzağından toparlayarak yola soktu..Eski işyerimden(!) arkadaşlarımla hasret gidermek pek iyi oldu:) Askerden dönüşte "Grafik tasarımcı" olmayı bırakarak hayvancılık işine girmeye karar vermiş arkadaşımızla, fırsattan istifade ederek bol bol istişare ettik konuyla ilgili..Hayvancılık konusunda bilgisinin Eminönü'nde güvercinlere yem atmaktan ibaret olduğunu tahmin ettiğim fakat kendisini üzmemek için dillendirmediğim arkadaşım beni planları konusunda pek ikna edemedi ama bu fikrimi de, diğer pek çok fikrim gibi kendime sakladım..Tüm bu lakırdıları ederken ayakta dikilmedim elbette..Nefayda'nın "en" hızlı olan arkadaşları olarak bardaki iki tanecik sandalyeyi kaptık ve tüm gece de kalkmadık..Wc için kalkacak olsak yerimize mesela hayvancılık yapacak olan arkadaşı oturttuk kimse kapmasın diye:)) Ve de nihayet listesine bir ekleme daha: Gokhanson ile tanıştım dün gece..Gokhanson Nefayda'nın "hepsibiraradaarkadaşı"..Gokhanson da daha once London'da kalmış..Ama o bir yıl falan kalmış..Bana ayaküstü bir tır dolusu şey anlattı..Çok önemli püf noktalarından bahsetti bu İngilizyus türü hakkında..Mesela bunların evlerinde çoraplarını ahşap sandalyeye veya kalorifere asarsan çok sinirlenip seni ilk haftanın sonunda evi terk etme durumuna getirebiliyorlarmış..Bu ciddi bir konu..Ama sandalye metal ise sorun çıkmıyor anladığım kadarıyla..Bu Gokhanson Nefayda'nın anlattığı kadar komikmiş; bir ara Nefayda'ya şöyle derken duydum onu: "Nefayda, pastan kesiliyor, gel de ilgileniyormuş gibi yap" :)))) Bir ara da şöyle birşeyler söylerken geçti yanımdan: "Nefayda, x bey pastanı kesecek, kalabalığa kalmadan gelsin kesip çıkaralım aradan diyor" :))))

Gece biraz kalabalık ve sıcak olmasına rağmen herşey güzeldi..Nefayda'ya teşekkür ediyorum herşeye rağmen beni de çağırdığı için :p

2.10.2009

nihayet..

Nihayet tüm evraklarımı tamamladım.. Nihayet bu sabah herkes uyurken vize başvuru merkezinin kapısında sabırla dikilip akabinde başvurumu yaptım.. Nihayet London'daki ev sahibim bana dönüş yaptı..Nihayet pazartesi günü arabamı teslim alacağım servisten..Nihayet muhteşem büyüklükteki operasyonlarımı atlatacağım pazartesi ve doktorlarla daha uzunca bir süre haşır neşir olmayacağım..Nihayet nihayet nihayet!!