29.12.2009

istanbul'da bir gün..

bugün taaa üniversiteden bir arkadaşımla uzun bir aradan sonra buluştuk boğazın sarıyer kıyısında..balıkçı teknelerinin karşısına geçip kurulduk güneş alan masamıza..çift kaşarlı domatesli tostlarımızı yerken bir yandan da açık çaylarımızı yudumlayıp boğaz havasını içimize çektik..öyle iyi geldiki boğazı böyle yakından görmek..pek keyif aldım her anından..

24.12.2009

home sweet home..

nihayet evimdeyim..cumartesi gününden beri..uçuş birbuçuk saat rötarlı gerçekleşti..bir an hep o havaalanında kalacakmışım gibi geldi terminal'deki tom hanks gibi..neyse fazla sürmedi bekleme süreci..rahat ve lezzetli bir yolculuk ardından uçaktan indim ve 'ohh be' diye bir nefes verdim en seslisinden..hala orada olanlara selamlar:)

16.12.2009

paranoid bherefu..

herşey tamam..cumartesi beni alana götürecek taksiyi bile bugünden rezerve ettim :) .... allaaam iyiki biletim BA'dan değil..adamlar tam da xmas zamanı 12 günlüğüne mi ne greve başlıyor..xmas yolcuları perişan..hepsinin programları iptal oldu..çok şükür benim bilet THY'den..ne varsa insanın kendi vatanında var canım :p ...gerçi artık anlamayan kalmamıştır, yani 'itiraf ediyorum' diye başlamamın bir anlamı yok sanıyorum ama yine de öyle söylemek geliyor içimden..tamam..itiraf ediyorum..arkadaşlarımı çooook özledim-buradaki 'çooook' oldukça içli ve derinden gelen bir çoooook-yani kendimden bunu hiç beklemezdim.. yaş ilerledikçe insan yumuşarmış da ben onu 50'den soora falandır diye düşünmüştüm..erken geldi benimki..bu arada tam 15 gün sonra artık ne yaparsam yapayım 30 yaşımdayım demekten kaçışış yok..geçen eylülden beri 30 olduum halde şimdiye dek 2009-1980=29 diyip işin içinden çıkıyordum..ama artık 2010-1980=30 olacak..milletin gözünün içine baka baka '29 yaşımdayım' demek azıcık ters olacak..aslında 29 demekten daha iyi kanımca..çünkü 29 derken sanki yaşım aslında 30muş da ben bunu kabul etmeyip hala 29'a takılıp kalmışım gibi duruyordu..yani bana öle geliordu en azıından..neyse..artık düz 30 diyelim güzelleşelim..............1 ocaktan itibaren elbette :)

karlaaarr duserr..

yuppiii..nihayet kar yagmaya basladi bu sabah..lapa lapa hem de..oyle guzelki..hepimiz cok heyecanlandik..anlamiyorum bu kar mucizesini..ufacik birkac parca buz kirintisi bir anda herkesi mutlu kiliyor..disari cikmam lazimmmm..

9.12.2009

efenim sohoyu da gördük şu naçiz ömrümüzde..

gördük ki ne gördük..fotoğraftaki sokak çin mahallesi denilen gerrard street...efenim bu mahallede beleş gazeteler bile çince..çin restoranları, çin marketleri, çin insanları..herşey çin bu civarda..hatta sokak tabelalarındaki sokak isimleri hem latin hem de çin harfleriyle belirtilmiş..biz daha kavga edelim yok türktü yok kürttü diye..millet çinli dememiş bağrına basmış üzerinden çatır çatır kazanıyor paraları..her ocak ayında bu çinliler fotoğrafta görünen iki adet sokak takının arasında festival düzenliyorlarmış..kesin görülmeye değerdir..bir üst sokak ise sohonun kalbi diye bilinen old compton road..orada fotoğraf çekmedim hiç, çekindiğimden:) ...sağım solum her yanım gay kulüpleri artiz takımı barları vb oluşumlarla kaplanmıştı..sadece görsel hafızama kaydetmekle yetindim..bir de bu aralar homofobik cinayetleri artmış london'da..hacı sen hala istanbuldasın dimi??
(photo by bherefu)

saatchi gallery..

gerçekten, en samimi duygularımla-olduğu kadar elbette-çabaladım modern sanatı anlamak için..hatta üşenmeyip kalkıp taa saatchi gallerye kadar gittim ve 13 adet sergi salonunun tamamını tek teek dolaştım..itiraf ediyorum..çalışmalar arasında gerçekten insana ilham veren, zihnini çalıştıran örnekler vardı..birden fazla üstelik:) ....ama kanımca benim ve de tepkilerden anladığım kadarıyla pek çok başka ziyaretçinin ilgisini en üst düzeyde çeken çalışma üstte resimlerini görebileceğiniz 'old persons home' isminde olanıydı..10-15 tekerlekli sandalyenin herbirinde bir yaşlı adam(heykeli) oturuyor..fakat bu yaşlı adamlar sıradan yaşlı adamlar değiller..her biri bir dünya liderini anımsatıyor..kimisi uyuyor görünüyor arkaya kaykılmış..kimisi ölü gibi duruyor..kimisi ise cin gibi gözleriyle size bakıyor..sandalyeler rastgele hareket ediyorlar..ileri geri sağa sola..yavaş yavaş ama sürekli..bazan birbirlerine çarpıp kalıyorlar, hemen bir görevli gelip onları ayırıyor ve sonra aynen devam.....aynı anda hem ürkütücü hem eğlendirici hem düşündürücü olmayı başaran bir çalışma naçizane düşünceme göre.....asla modern sanat uzmanı olamayacağım belki ama bu defaki tecrübem öncekiler kadar yıldırıcı değildi doğrusu:)
(photo by bherefu)

8.12.2009

anthropologie..



ya burda bir mağaza var anthropologie adında..regent streette..kadın kıyafetleri takıları ev eşyaları satıyor..acaip bir yer doğrusu..herşey öyle pure öyle freshki dükkan kapandıktan sonra da orada yatıp uyuyası geliyor insanın-buradaki insan ben oluyorum elbette..tüm ürünler eco-friendly-gibi görünüyor en azından..bunu anlasa anlasa en iyi nefayda anlar..sadece mağaza değil aynı zamanda sanat galerisi gibi..mağazanın dekoratif elemanları bile çok özel tasarımlar..mesela bir yemek masası örneğinin üzerinde tavandan kocaman bir balina-kılıçbalığı karışımı bir balık asılıyor avize gibi..ya da mağazada koyunlar var merdiven sahanlığında duran..gerçek bitkilerden yapılmış canlı duvarın önünde otluyorlar..o caddeden her geçişimde mutlaka uğrayıp şöyle bir göz gezdiriyorum etrafa..bence içeride küçük bir de kafe açsınlar..müthiş iş yapar..

eh nihayet..

sen kalk london'a gel ama hala british museum'u görme..olacak şey değil..neyse bu task'ı da yerine getirmiş olmanın gönül rahatlığıyla çektiğim en kayda değer kareyi buraya ekliyorum..bina pek şahane doğrusu..içindekilerden şahane olmasın..özellikle de normanfosterın eklediği çatı örtüsü meseleye son noktayı koyuyor..nasıl bir ektir bu şaşarsınız sayın seyirciler..bizim mimarlar hala mezar tasarlamakla uğraşsın..akıl alır şey değil efenim..müzenin sadece bir bölümünü gezdikten sonra yorgunluk atmak için kafede-which is under that roof-oturduk..ışık loştu..akustik daha bi hoştu..acaip keyiflendik..eh bir de insanın yanında bir mimar olunca neye nasıl bakacağını daha iyi biliyorsun..

6.12.2009

başlık..

'' Eat well, shit strongly and you need have no fear of death''

Bir İspanyol deyişi..yeni öğrendim..ifadenin yalınlığı anadilinde olmasa bile çarpıcı..bugün sık sık güldüm bunu hatırlayıp..yeniden başladım karalamaya kara kaplı defterime..unutmuşum hissettirdiği o tatlı tatmin ve kendinden kurtulma duygusunu..çitos nereye gittin ki..fazla kalmasa bari..kendisini yanında götürdüğü sürece hiçbirşeyden kaçamaz bunu bilmiyor mu bu çocuk..güzel bir kalemim var london graphic centerdan satınaldığım..istediğim kalınlıkta çizgi çizebiliyorum onunla..sonra da serçe parmağımla istediğim tona gelene kadar dağıtabiliyorum..dün sınava girdim..dün gece ise buraya geldiğimden beri en ve de tek sağlıklı uykuyu uyudum..dün sınavdan sonra önce british museuma sonra da covent gardenda bir italyan restoranına gittik..mekan iyiydi de pizza tahta gibiydi..steak bıçağı gibi bıçaklarla bile zorlandık kesmekte..hayatımda çok fazla mimar var..burada bile sıklıkla görüştüğüm iki kişinin ikisi de mimar ikisi de ispanyol ikisi de londonda iş arıyor çünkü ikisi de burada kalmak istiyor..şaşırma dönmekten mutlu olacağıma..burası benim için fazla düz..şaşırmaya fırsat yok..rutine giriyorsun bir an geliyor..oysa istanbulda her an tetiktesin..daha çabuk yaşlandırıyor belki ama sıkılmadan ölüyorsun..öleceğim daha doğrusu..hayata gerçekten uyum gösteriyor muyum yoksa şizofrence uyumluymuş gibi mi yapıyorum bilemedim..bugün bu evd...boşver vazgeçtim yazmaktan..canım istemiyor..

ortaya karışık..

Efenim aşağıda görünen yer meşhur trafalgar kare'si..havuzu olsun devasa sütunu olsun kalabalığı olsun herşeyiyle tipik bir kare..yalnız şu korkunç xmas ağacı olmasa daha iyi olacaktı..ama belediye başkanı 'big blonde' paraları dekorasyondan ziyade metronun yenileme çalışmalarına ayırmayı daha uygun buluyor kanımca..yanisi nefaydacığım; süsleme işi istanbuldan çok da farklı değil london'da..
burası hep hayranlıkla bahsettiğim o konserleri izlediğim St Martin in The Fields ismindeki kilise..Trafalgar meydanına bakmakta bu cephe..yanisi trafalgar tam arkamda kalıyor bu durumda..
tamam..cuma akşamını müzede-müze demek hakaret olur, onun bir adı var "National Gallery"- geçirerek loser sıfatını hakettiğim düşünülebilir..lakin birkaç örnek vermek isterim cuma günü kendini bana sergileyenler arasından: Venus and Mars of Botticelli, Arnolfini Portrait of van Eyck, The Rokeby Venuz of Velazquez, Bathers at Asnieres of Seurat ve hatta Sunflowers of Van Gogh..hala loser olduğumu düşünen yoktur sanıyorum :)

bu senin için nefayda..

covent garden ismindeki marketplacede gezerken çok şahane bahçe malzemeleri satan bir butikte bu minimini fakat bir o kadar cute centerpiece'lei gördüm masalar için..birbirine bağlı 6 cam küreden oluşuyor..cute isn't it?

1.12.2009

yeni ay saga..

bugün, bu adada bulunma amacıma hizmet etsin diye sinemaya gitme aktivitesini tekrarladım..lakin amerikan aksanından nefret ettiğime karar verdim..adamlar ağızlarının içi muffinle dolu gibi konuşuyorlar..hiç mutlu hissetmedim bundan dolayı..neyse..nihayetinde filmi izledim sonuna kadar..burada film vizyona girmeden 1 hafta önce biletler tükenmişti her yerde..metroda herkesin elinde olayın kitapları vardı on 15 gün falan..acaip bir pazarlama aktivitesi icraa etti 'yetkililer'..filme gelince; it's completely rubbish..that's what i think of course..ben kardeşimin zoruyla ilk filmi izlediydim ve de rubbish olduğuna kanaat getirdiydim..fekat o zaman rubbish nedir haberim yokmuş..filmin tahminimce en heyecanlı bulunan bölümünde esniyordum o derece yani..neyseki gittiğim sinema oturduğum yerin civarındaki ucuz bir sinema da verdiğim paraya acımadım..ucuz dediysem buranın şartlarına göre ucuz..bizde kanyonda falan gidersin sinemaya o paraya sanıyorum..neyse..filmin benim açımdan en ilgi çekici sahneleri jacob'ın göründüğü kısımlardı..şuursuz bella'nın çocuğa arkasını dönüp soluk benizli kırmızı dudaklı efemine bloodsucker'a varmasını pek akılsızca buldum doğrusu..jacob'cığım en güzel, en kurt, en vahşi haliyle orada öylece kalakaldı..neyse..hiç beklemediğim bir anda film sonlandı da jacob'a rağmen sıkntıdan patlamak üzereyken kaçtım oradan..

ticaret..bavul olanından..

ciddi biçimde düşünmeye başladım ticarete atılmayı..bendenize bu ilhamı veren ise bu london'daki bir ucuzcu mağaza zinciri..efenim sözkonusu mağaza adanın pek çok noktasına dağılmış halde hizmet vermekte..en büyük şubelerinden biri de elbette london'un güzide caddelerinden oxfordstreette bulunmakta..dükkana ilk girdiğinde şartlı refleksin eşiğinden dönmek üzere bir kaçma güdüsünün pençesine takılıyor insan..lakin 1-2 saniyelik-ya da dakikalık herneyse..zaman algım pek iyi olmadı genelde-sabır gösterisinin ardından dükkana girildiğinde durumu kavrıyorsun..hiç de dandik olmayan eşofmanlar, bornozlar, nevresim takımları, aksesuarlar, pijamalar, kazaklar falanlar filanlar 1 ila 15 pound arasında değişen fiyatlarla reyonlarda seni beklemekteler..acaip bişey..sen daha bir süre öyle pel pel bakarken ingilizyuslar seni dirsek atma yöntemiyle yollarından uzaklaştırarak ürün yığınlarının arasında yol almaya başlıyorlar yırtıcı kuşlar edasıyla..neyse nihayetinde insansın sen de, adapte oluyorsun az zaman sonra..amanın onlar ne güzel pijamalar öyle..ne de güzel çoraplar konçunda geyik kafalarıyla..çok fena..50 pounda dünyayı alıp çıkıyorsun oradan mesela..bu mümkün yani..tecrübeyle sabit..

düşünmeye başladım ister istemez..bunları birkaç bavula doldurup nişantaşında bir tükkan kiralasam..sonra da hepsini 'spot ürünler..hepsinden sınırlı sayıda' diye pazarlasam..tutar bence..düşün bir; bu geyikli çoraplardan sadece sende olacak..hem de kırmızı beyaz..istemez misin..istersin elbette..adamlar bu primitive mantığı azcık geliştirip H&M'i yaratmışlar yahu..ben neden öyle bir imparatorluk kurmayayımki..

misguided..

cumartesi günü sınava giriyorum..yazma kısmı korkutucu görünüyor..başlatma şimdi ingilizce blog yazmaktan..kendimi istediğim gibi ifade edemiyorum o dilde..istanbulu özledim..asmalımesciti özledim..istiklaldeki housecafeyi özledim..hava çok soğuk..donuyorum bugün..derse ara verdim..çok sıkıldım..alışılmadık birşey değil neyseki..bugün bir ara twilightı izledim..yaw amerikan ingilizcesi ne .oktan şeymiş şimdi daha net duruyor karşımda..öylece oturuyor yarım saattir kıpırdamadan..yediği yemekten geriye kalanlar önünde..ayağının dibinde küçük bir çanta..ayakkabılarının ucu yırtık..homeless falan herhalde..yoksa ingiliz milleti aç kalır yine de kötü eskimiş ayakkabı giymez kanımca..bugün googletalk diye bir mecradan ares’le konuştuk..en son sivasa gittiğinde hüssein’i görmüş..hüssein’in keyfi yerindeymiş ama 49 günden daha az günü kalmış olsa daha da memnun olurmuş anladığım kadarıyla..çikolatalı muffin yedim çayla..kilo verdim sanıyordum oysaki almışım bile..ne hayal kırıklığı ama..gözlerim kaşınıyor ve de sulanıyor..sınıf arkadaşlarımdan biri 17 yaşında..’aa senin ehliyet de yoktur şimdi’ dedim bozuldu fransız..’önemi yok 2 hafta sonra 18 oluyorum..ayrıca kendimi 25 hissediyorum’ dedi bana..böyle bir an kal geldi bana neyse sonra toparladım da ingiliz gülümsememi yerleştirdim yüzüme..haftasonu istanbulda mı dedi birisi emin değilim ama herkimse dediğine katılıyorum..ben ingilizler için fazla soğuğum..isveç falan beni paklar kanımca..nefayda bana bir mail atacaktı ama atmadı hala..nolduki acaba..aaa nesliyi arayacaktım pazar günü bricklane’e gitmek içün unuttum..neyse yarına artıkın..high mountains by gökhan kırdar..sıcak şarap aldığım gece geldi aklıma..ne gündü ama..perde beyaz ve ben ışıklarını görebiliyorum sokak lambasının..geceleri kalın perdeleri çekmeden yatıyorum zira uyuyamam zifiri karanlıkta asla..gecenin bi vakti gözümü açtığımda etrafımı görmem lazım..okuma yapmam gerek daha..içinde robin yazan dışında da 3 serçe resmi olan bu kupayı çok sevdim çalsam mı acaba..manikür eldiveni kalmamış dükkanda..ne yii olurdu kalsaydı..yarın olmadı diğer şubeye giderim..neyse..

29.11.2009

istanbul..

i left home at 6.30 am on friday and went to the airport to get on the plane for istanbul..in afternoon i was in my city and happy to see my family and surprised to realize how much i've missed istanbul and hungry for mom's baklava:))...at the moment i'm in london again for the last three weeks..yes..i can confess at last..i've missed my home a lot..and i don't want to stay here any longer..

24.11.2009

tippooo aslanı..


efenim bu V&A museum'da nihayet tanıştık tipoo aslanıyla..alt taraftaki karalama ise benim birkaç sene evvel bir fotoğraftan bakarak yaptığım copy..şimdi ikisini yan yana görünce içim bi hoş oldu niyeyse..

isteyene fotoğraf..

aşağıdaki fotoğraf, çatı katında bulunan eski odamın camından izleme fırsatı bulduğum manzaradır..evlerin arka bahçelerinin bulunduğu tarafa baktığından gayet sessizdir..fekaaat soldaki o büyük bina bir ilkokul olduğundan haftaiçi gün içinde evde olursam acaip çocuk gürültüsü olmaktadır..daha doğrusu olmaktaydı..artık odam ön tarafa bakıyor o nedenle sorun yok:) alttaki 4 fotoğraf Victoria&Albert müzesine aittir..burası bu adanın en güzide müze ve sergi binalarından biridir..ve de ihtişamı ile insanın aklını başından almaktadır..1. foto anlaşılacağı üzere iç mekandan..tam da giriş kapısının oradandır efendim..bendenizi ikinci sırada çarpan manzaradır kendisi..birincisi hangisi mi?...2. fotoya bakarsak göreceğiz bunu..müzenin her gün saat 10.00'da açılan giriş kapısı..10.00'dan önce gidersen öyle bekliyorsun kapının önünde..saati gelince kapılar yavaşça açılıyor görünmeyen eller tarafından ve de seni içine alıyor..
alttaki kare ise tahmin edilebileceği üzre müzenin giriş kapısının bulunduğu ön cephe..işlek bir caddeye bakıyor bu cephe..otobüs durağında inip müzeye yürürken tam da bu açıdan yaklaşıyorsunuz binaya..
ve de binanın avlu bahçesi..pek sakin pek dinlendirici..fekat ingilizyuslardan öğrendiğim kadarıyla yaz mevsiminde pek de sakin ve huzurlu olmuyormuş çünkü havuz ve civarında bir sürü gürültücü çocuk ve ebeveyn cirit atıyormuş..
aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz kent meydanı meşhur oxford circus'tur efenim..bu kareyi otobüsün üst katından çektiğim için camdaki yansımaları dikkate almayınız plzz..dikkat ederseniz zeminde yani caddenin zemininde dairesel ve x şeklinde çizgilerle belirlenmiş bir alan var..bu, belediye başkanı 'big blonde' boris'in yeni icadı..tokyo'dan mı ne almış..arabalara kırmızı ışık yanınca tüm yayalar-ki bunlar 1000 kişi falandır herhalde-meydanı çapraz olarak geçebiliyorlar..böylece daha kısa sürede daha çok insan karşıdan karşıya geçiyor..ben daha denemedim..bilenlerin yalancısıyım..
ve de son fotoğrafta gördüğünüz yer-yine otobüsün üst katından çektim elbette-bir zamanların ipek kaşmir merkezi günümüzün ise alışveriş merkezi olan, piccadilly ve oxford caddelerini birleştiren meşhur regent street..xmas için ışıklar hazır..hoş bir atmosfer var..akşamları burada yürümek pek keyifli..

23.11.2009

brighton..

haftasonunda west sussex ve de brighton'da vakit geçirdim..amanın ne soğuk memleket o brighton öyle..bir ara burnumun ucundan umudu kestim kesin şimdi düşücek falan diye düşündüm..efenim bilen bilir brighton deniz kenarında bir sayfiye 'yerleşkesi'..sayfiye dediğime bakılmasın burada insanlar yazın bile denize girmiyorlarmış çünkü su çok sookmuş..bir de şakacıktan derlerki soğuğun sebebi karşı yakadaki fransızlarmış:))..zira ben de şahidimki ingilizlere 'sook insanlav bunnav janım buvunlavi havada' demek rubbishtir yani..beni misafir eden aile türktü o nedenle haftasonunu köfte-pilav, çiğ börek, kısır yiyip bildiimiz -lakin bu ingilizlerin süt katmak marifetiyle suyunu (aslında buraya sonu 'unu' ile biten daha fena bi kelime koyduydum ama zihnimdeki 'güzel aile haftasonusu' imgesini alaşağı ettiği içün değiştirdim) çıkardığı- türk çayını içerek geçirdim..midem bayram etti..okan bayülgen'i izledim sonracıma pazar sabahı şeffaf odayı izledim..izledim de izledim anlicaan..ha sorsalar brighton'a bi daha gider misin diye asla derim elbette fekat beni şahane ağırlayan her istediğimi yapan misafirperver insanları görmeye giderim ancak..pazar akşamı eve döndüm ve bir de ne göreyim evdeki en şahane-benimkinden de şahane-odada kalan ingiliz kıs ayrılmış ve de oda beni bekliyor kuzu kuzu..derhal yol yorgunluğunu bir tarafa bırakıp çatı katındaki eşyalarımı bodrum kattaki yeni en-suite odama taşıyıverdim..çok mutluyum..bir çalışma masam bile var..banyo zaten süper..bodrum dediysem o manada değil..gün ışığı alan bodrum bu..bahçeye bakıyor yanisi..neyse işte böyle..bu arada buradaki ilk sertifikamı aldım..ielts kursunu bitirdiğim için..5 aralık'ta da sınava giricem burada..çok çalışmam lazım çook..

18.11.2009

hey birdie, leave me alone..

this bird disturbs me..i don’t know why..maybe it’s out of scale?!

last night..

last night a friend of mine took me to a shopping paradise..there were lots of brands spreaded to many streets..i liked the vintage shops very much..there, you can find many many magnificent pieces..at one of the shops i saw a buthtub-sofa, that made me think about design issue a lot:)...and those cassette-bags:)...why do i remember them??am i so old??noo plzzz..

green green greeeen..

since sometime, i’ve been travelling with those famous red-coloured london buses..it’s very useful if you are addicted about learning the roads..in addition, it’s sometimes very boring to use the tube 2hrs a day..so, one day while i was sitting upstairs watching london, i suddenly realised the green green greeen lights of harrods..you know..that famous famous-and atfer diana’s death became more famous-shop..i usually don’t like department stores..they make me depressed..but looking at one of them from outside was nice..

16.11.2009

momo..


acaip bir yer buldum london'un göbeğinde tam..regent street'te yürürken meraktan girdim bir sokağa..karşıma çıkıverdi momo london..dışarıdaki masalarda daha doğrusu sehpa üzeri sinilerin etrafında hasır taburelerde oturan araplar nargile içiyorlar..benim gibi soğuk hava tırsakları da içeride oturup otlanıyor bir yandan da bloguna durumu yetiştiriyorlar..müzik desen allameicihan..pek otantik..mum ışığında oturuyorsun..çok şükür dışarıdaki nargilelerin aromalı kokuları, kapı açılıp kapandıkça içeriye de giriyor da burnum bayram ediyor..çok keyifli bir yer burası..fenerler asılıyor tavandan sürüsüne bereket..bir de şu karşımda bağıra çağıra fransızca konuşan araplar olmasa daha iyi olacaktı ya neyse..menümde humus, salata ve köfte var..humusu tattım şimdi valla şahane..sıcak pideler de cabası..salatamda ise nar taneleri geziniyor..pek lezzetli doğrusu..bizim izbe nargilecilerle ilgisi yok buranın..herşey çok otantik ve huzurlu..şimdi mmidem iyice guruldamaya başladı..gidip yemeğimi yemek istiyorum..

15.11.2009

baroque extravaganza..

last night we went to a concert at st martin..the festive orchestra of london played bach 'air', vivaldi 'spring', handel 'water music' and teleman..it was nice..but not more than the last concert i've listened..today there was an awful wind accompanied by heavy rain..however i went out to have breakfast+lunch+dinner meal at a greek rest..it was the best food i've eaten since i came to london..bread was like pide served at kebab rests..i also had fava and something similar to kısır..and the main dish was lamb meatball-as we call 'adana':)))as the dessert i had 'baklava'..i didn't like it very much coz-i don't know why-there was too much cinnamon in it......after lunch i went to the cinema and watched 'an education'..a british film..it was nice.....days are passing...

11.11.2009

milk..

çok karışık herşey..hızlı da üstelik..ne yapmak lazımki..spring allegro..hep bu kadar güzel miydi bu..sanatçı sunumunu bitirdi dışarıdki galeride..şimdi de geldi yanda birasını yudumluyor..ne hissediyor acaba..anneanemin kadife pijamalarını hatırlıyorum uzun zamandır..niyeyse..avluya bakan sepia odada birlikte uyumuştuk..dedemin boş bıraktığı tarafa ben uzanmıştım..kikirdemiştik uzun süre..anneannemi kadife pijamalı görmek beynime kazındı..spring allegro non molto 1:06’da başlıyor hadise..pek çarpıcı..tutuldum kaldım..1:38 peak point..just like..whatever..mavi fularlı adam sanatçının eserine bakıyor..oldum olası çekici bulmuşumdur fuları erkekte..burası androjen diyarı..erkekler kızlara benziyor..kimi kızlar da erkeklere..kızsıerkekleri ne erkeklerle ne de kızlarla hayal edebiliyorum..çok acaip..insanın hayal gücünü zorluyorlar..ne çok uğultu var..kulaklığımdan içeri sızıyorlar..cuma günü gelsin ve sihir başlasın..keşke yalnız olabilseydim o gün..ah şu nezaket kuralları..tamamen ignore etmeyi öğrenemedim hala..benim bile öğrenecek çok şey var önümde..ve 5:10..bu sevgilisi olsa gerek sanatçının..yanağından öperken ensesinden tuttu sanatçının..sadece yanak..altı üstü yanak..ielts sınıfındakilere uyuz olmaya başladım..grafik okumayı bile bilmiyorlar..nasıl bir leveldır bu..grafiğin yatay ve düşey eksenlerine x ve y axis diyebilir miyizzz aceba shreen hanım??peh..00:06 summer tempo..neymişsin sen be..lütfen kırmızı yanaklılar evlerinden dışarı çıkmasın..ben bu blogun adresini bildiğim bilmediğim herkese vermekle bir parça hata yaptım galiba..istediğim ölçüde teşhircilik yapamıyorum..neyse..başka bloga artıkın..frida’ya benziyor saçı kaşları bakışları en çok da..bazı insanlar bazı içecekleri anımsatır..sen sütü anımsatıyorsun bana..süt..saf bembeyaz..pırıl pırıl..insanın seni tekrar tekrar göresi öyle şapşalca bakası geliyor..uyusam bu koltukta..çok rahat..autumn allegro..hiç sevmem..skip plz..harpishcord’u çalan o küçük çekik göz neydi öyle bıcır bıcır..ne keyifliydi yahu.. just like..whatever..anneanneciğim seni çok özledim..beyaz pürüzsüz yanaklarını çok özledim..çok..keşke gitmeseydin..herşey bambaşka olurdu her şey..ben bambaşka olurdum..seninle kalmam gerekiyordu az daha..erken kaçtın..winter allegro non molto..gelmiş geçmiş en muhteşem sanat eseri..geliyor geliyorrr ve 1:15..insan bununla aya uçar yanında birkaç hap atsa ağzına..ders yapmak istemiyorum hiç..çok tembelim bu akşam..kieron’dan özür dilemem lazım..türkçe yazmamalıydım..hava çok soğuk dışarıda..yağmur da yağmış..ve benim şemsiyem de yok..ne yapmalıki..

me..again..

this morning i've plucked up all my courage and applied for the ielts exam at last..coz i think it'll be better if i take the exam in London..so that my english will still be fresh..the exam is on 5th of december..i have almost 4 weeks to study.. indeed i've been studying for a long time.. wow..a long time for me, yet nothing for mankind :p...it's been almost a month since i came here..it iz quite long indeed:)...in it?!..i'm impatient for friday night..i'll listen hardcore baroque at st martin's..handel, bach, pachelbel, telemannnnn!! and so forth!!!it's amazing ahbap..

8.11.2009

up to date..

there is a really heavy rain outside..though the fireworks are going on..bbc says that tomorrow there will be rain only in the morning..and then the sun will start her striptease..:p

6.11.2009

something wrong..

i've done something wrong..terribly wrong..indeed it is wrong in many views..i can't decide which one is worse..i guess i'm upset..a little..not more.........i feel better now........there are traditional fireworks outside..it's rainy..but not very cold..tomorrow there is Alicia's birthday party at home..16 kids about 4-5 years will be here at 11.00 am..sixteen!!...it will be a tiring day for Mrs. Rose:)..i've bought a gift for that little beauty..she liked her gift so much that she gave me a kiss!!:)..she s so cute:)......tomorrow a friend of mine will leave London..so today we were together all day long..i ate magnificent mozarella at a ristorante italiano..when we stepped outside it was raining..but it isn’t very cold so it was nice to walk..

1.11.2009

sometimes..

sometimes there are places that takes you to its core and makes you a part of it..there, you feel like home..hours and hours pass, though you don't realize the time..i can list a few; tate modern, student hub at school(especially at nights), royal academy of arts, waterstones of piccadilly circus and so forth..

halloween experience..

As usual, 31st October-that is to say yesterday- was celebrated as Halloween..We were at Covent Garden last night and it was horrible! There were people everywhere with scary make-ups and weird costumes..You could see the traditional colours black and orange all around you..The witches or vampires were suddenly appearing next to you to shock you..And that was really shocking i can say that:p according to my awful experiences:))

27.10.2009

sesli düşünmece..

Bu Mr. Rose'un evdeki tüm ışıkları sonuna kadar yakma takıntısı sinirimi bozuyor..Benim az ışığı 'tercih ettiğimi' kabul etmek istemiyor adam..

Bugün ders arasında Oxford Street'te yemek sonrası kısa bir tur yaptım..Millet şimdiden Xmas süslemelerine başlamış boy boyy..Bu sene kriz sonrası morale ihtiyaçları var sanırsam acilen..

Çin, Japonya vb çekik gözlü dünya vatandaşlarının sadece yarısı kendi ülkelerinde..Diğer yarısı ise London'da..Abartmıyorum!

Ya bugün gazetede metro driverlarının da tıpkı postacılar gibi greve gideceği yazıyordu..Allaam nolur ben buradayken grev yapmasınlar..Metrosuz bir hayat düşünemiyorum:((((

Boynumdaki dikiş izi çok fena kaşınıyor..Ve de dokununca acıyor..İltihap falan olmasın??

Hala ödevimi yapmadım..Belki yarın breakde yaparım olma mı??

Etraf sabah akşam koşu yapan ingilizlerden geçilmiyor..Bazıları çok fit..Bazılarının ise benim arabamın arka koltuğu kadar poposu var..Daha çok koşsunlar bence..

Uzun zamandır yani şöyle birkaç senedir görüşmediğim arkadaşlarımı çok sık hatırlar oldum..niyeyse..ne yapıyorlar acaba..neyse canım..banane..

Kendime şahane bi moleskine aldım..City moleskine-London..Pek neşeli birşey..Gezi günlüğü gibi..Gittiğin gördüğün yediğin beğendiğin nefret ettiğin şeyleri not ediyorsun..Elinde süper arşiv oluyor..Ama sadece London için..Mesela Roma için üzerinde Rome yazanını alman lazım..İçinde şehrin haritaları falan var..Çok şahane..

bach londonda..

Bach'ın cello suitlerini İstanbul'da St. Antuan'da dinleyemedim amma London'da Trafalgar Square'deki St. Martin-in-The Fields'da dinledim..Eh buna da şükür..Di mi ahbap?

26.10.2009

busybusybusybusy..

Sabah 9.00-12.30 arası dersim vardı hergün..Artık 14.30-16.30'a da ders aldım..IELTS sınıfına da devam ediyorum artık..Bugün ilk gündü..Galeriler müzeler falan 18.00'de kapanıyor..O yüzden çok rahat gezmeyeceğim belki ama olsun..IELTS'i de aradan çıkarmış olacağım..Sürekli birşeyleri aradan çıkarıyorum (bakalım nereye varacak hikayem) Bir de 'nasıl kreatif direktör olunur' diye bir kurs var burada:)) Ne dersin Tolgacığım sence sana rakip olabilir miyim:))

24.10.2009

hyde park scenes..without comment..



henry's..

Öğle yemeği için gözüme kestirdiğim bir yer burası..Henry's..herşey harika; mekan, müzik, servis, yemekler..I felt like a Londoner:) .. Arada bir öğrenci olduğumu unutup burada 10 sandwich fiyatına bir öğün alabilirim kendime:) (bu arada 1 pounda bile bir sandwich alabiliyorum marks&spencer'dan:))

the first anish kapoor experience..

ya da the first Royal Academy of Arts experience mı desem acaba bilemedim..Beni heyecanlandıran şey Anish Kapoor'un kelimenin tam manasıyla sınır tanımayan yaklaşımı mı yoksa Royal Academy of Arts gibi bir kurumun çatısı altında bulunmak mı emin değilim..bunun çok da önemi yok sanırım..Önemli olan bu; ben bugün RAA'da AK sergisinde bulundum ve AK'nin şaşırtıcı sanatını tecrübe ettim..Evet tam olarak tecrübe ettim..Yaklaşık 30 kadar insanla bir salona tıkışıp 15 dakika kadar öylece bekledik şovun başlamasını..Sonunda bir adam köşeden çıktı ve bembeyaz salonun ortasında duran topun (evet bildiğimiz pare pare atış yapılan top) içine kırmızı renkli wax-vaselin karışımı bir "mermiyi" yerleştirdi ve topu ateşledi..Booommbb!!Herkesten ufak çığlıklar yükseldi ve kırmızı "mermi" Kraliyet Sanat Akademisi'nin yüzyıllara tanıklık etmiş olan beyaz duvarına çarparak dağıldı..Çok acayipti doğrusu..Bu şov serginin son atraksiyonuydu..Kanımca bu etkileyici sergi için etkileyici bir son olmuş..Sergi çıkışında ufak tefek hediyelik eşyalar satan bölümden kendime fotoğraftaki çantayı seçtim bugünün anısına..Belki biriktirdiğim eşyalarla bir müze de ben kurarım kimbilir..

23.10.2009

ortmenden aferin aldimm..

siniftayiz su anda..bugun icin herkes okumus oldugu bir kitabin degerlendirmesini yazip getirecekti..orhan pamuk`un masumiyet muzesini okumustum buraya gelmeden once..onunla ilgili yazdim birseyler..ortmen kagidima nasil bir not dusse begenirsiniz; "Excellent well done"..:))cok mutlu hissettim..

21.10.2009

keep left..

Burada işler benim için gayet yolunda gidiyor genel olarak..Fakat trafiğin soldan akıyor olması beni oldukça zorluyor..Özellikle karşıdan karşıya geçerken ciddi bir sıkıntı..ne tarafa bakacağınızı, arabanın nerden çıkacağını şaşırıyorsunuz..bir de metronun dehlizlerinde köstebek gibi ilerlerken duvardaki sıkça yerleştirilmiş tabelalar dikkat çekiyor: "Keep Left"..Bunu o kadar sık tekrarlamışlarki ister istemez düşündüm..Belki de ingilizler de trafiğin soldan akmasına hala alışamadıklarından böyle uyarılara ihtiyaç oluyordur..who knows:))

karakutu..

Miroslaw Balka diye bir sanatçının enstalasyonu karşıladı bizi Tate Modern girişinde..13 metreye 13 metrelik, yerden 2 metre yüksekte duran bir kutu..sadece tek yüzeyi açık..bir rampa ile kutunun derinliklerine doğru yürüyorsunuz..etrafınızda mutlak karanlık..sadece siyah..başka hiçbirşey yok..adım atmakla atmamak arasında tereddütte kalıyorsunuz..adım atıyorsunuz..hiç tanımadığınız birilerine güveniyorsunuz ve adım adım ilerliyorsunuz..tıpkı auschwitz'e gönderilmek üzere kamyonlara tren vagonlarına doldurulan yahudiler gibi..Polonyalı Balka'nın muhteşem sanat objesi beni derinden etkiledi doğrusu..

first moment i saw tate modern..


herşey bir anda oldu..sokakta yürüyorduk..başımı kaldırdım ve onu gördüm karşımda..birden içimi tanıdık bir duygu kapladı.. paris'e ilk defa gittiğimde eyfel kulesini görene dek kendimi yabancı bir memlekette hissetmemiş olmam gibiydi.. yani bir yapıdan böylesine etkilenebileceğim aklıma gelmezdi. . ama asıl şok etkisi yaratan kısmı ise kapıdan girdiğim saniye başladı.. öylesine büyük bir boşlukla karşılaşılıyorki bir an için ölçek duygusunu yitiriyor insan.. neye uğradığını şaşırıyorsun.. dikdörtgen prizma şeklinde devasa bir kutunun dibine dibine yürümeye başlayınca yavaş yavaş adapte oluyorsun mekana..acaip bişey doğrusu..koleksiyon şahane elbette..picasso..monet and his waterlilies..ve daha adını hiç duymadığım yüzlerce sanatçı vardı..yarım günde sadece bir katını gezebildik..devasa bir yer..arkası yarın oldu bir parça..

this is it..i've told u all..

Hatırlayan hatırlar..demiştim..artık google diye bir fiil var diye..İşte kanıtı..Bu fotoğrafı dün Waterstonesda çektim..Oxford bilmemne sözlüğünün bir sayfası..Go on goooooogling..

20.10.2009

sınıfta ilk gün..

Bu sabah okula vaktinden önce gitmeyi başardım..Yağmur da yoktu ayrıca..Ama hava griydi..Ve soğuktu..Sınıfta benden başka 8-9 kişi daha var..Ben the new one olarak katıldım onlara..İşleyen bir sisteme dahil olmak her zamanki gibi pek eğlenceli değildi..Ama idare ettik..Örtmenimiz Kieron diye biri..Fena sayılmaz..Canayakın..Ama dünkü Helen'ın eline su dökemez elbette..İngilizce kitaplar okumamız gerekiyor..Hafif ve eğlenceli bir giriş olsun diye Waterstonesdan Hemingway'in tüm kısa hikayelerini içeren bir kitap aldım..Ders için de faydalı olacağını düşünüyorum..Sürekli kitap kritikleri üzerinden gidildi bugünkü derste..Zordu doğrusu..Brezilyalı bir metinyazarıyla tanıştım..Almanlara benziyor..Enteresan şey..Dersten sonra okulun kafesinde İspanyollarla biraz takıldım ve sonrasında 1-2 saat geçirdiğim Waterstonesa gittim ve bahsettiğim kitabımı aldım..Bugün ev biraz soğuk geldi..Ev sahibem bir ara şömineyi yakmaya çalışıyordu ama başarısız oldu sanırım..Üşüdüm epeyce..Burnum da hala tıkalı..İyileşmek istiyorum artıkkkk:(

19.10.2009

london post..again..

Heyt be ne soğuk arkadaş..İstanbul'un güneşinden kalk gel sen kış ayazına..Olacak şey mi yahu..Oldu fekat..Neyse..Bu kısmı çoktan geçmiş olmam lazım..Sabah Mr. Rose ile kahvaltı+sohbet ardından evden fırladığım gibi soluğu tube stationda alıverdim..Yürü babam yürü..10-15 dakika yürüdüm..Günde rahat yarım saat sıkı tempo temiz hava yürüyüşü yapıyorum..Kesin kilo vericem..Yuppiii..Tren geciktiği için ben de geciktim okula..Fekat ilk günlük gecikmeyi kimsecikler takmadı..Seviye sınavı olduk..Yahu okulun yemin ederim yarısından fazlası uzakdoğulu yani çin veya japonyadan..İngilizceleri aksanları berbat..Hiçbirşey anlamıyorum..Belkim japonca öğrenirim bir iki kelime..Bizim binada aynı zamanada fashion college da var(bu nefayda içindi..okursa haberi olacak:)..Tipler bir enteresan bir enteresan ki anlatamam..Helen diye bir kadın bize ilk gün öğretmenliği yaptı..Okulu gezdirdi, gerekli bilgileri verdi vs vs..Öğleyin okulda iş bitti..Bendeniz muhteşem(!)sosyalleşebilme yeteneğim sayesinde iki ispanyolla ahbap oldum..Akşamın bi vaktine kadar takıldık London sokaklarında..Saolsunlar ben istemedikçe yanımda ispanyolca konuşmuyorlar..Ben bazan birşey sorunca ispanyolcada nasıl diye o zaman şahane bilgilendiriyorlar..Çok sıcaklar..Tıpkı ben(!)..Neyseki burada kimse beni tanımadığı için sıcak insan rolümü herkes yutuyor..Valla oldukça işlevsel bişi böyle sıcak davranmak insanlara..Belkim İstanbul'a dönünce de devam ederim kimbilir:p Arkadaşlarımdan biri fine arts okumuş şimdi de doktora yapacakmış..Bizi saat ikiye kadar beleş olan bir müzeye götürdü..Somerset House isminde..Amanın ne koleksiyon o öyle..Arkadaşım bile şaşırmış görünce: Manet, Kandinsky, Cezanne, Van Gogh, Degas, Botticelli, Pissarro vs vs..Hepsi burada..Üstelik de masterpieces yani..Mesela bakmayı çok sevdiğim Manet'nin Le Bar aux Folies-Bergère'i çıkıverdi karşıma bir köşeden..Şaştım kaldım..Ya da bir ahbabımın bakmaktan hoşlandığını bildiğim birkaç Kandinsky..Benim bayıldığım Cezanne..Uff..Hepsi şahaneydi..Frank Auerbach diye gittik diğerleri resmen piyangodan çıktı..İlk gün için fazlaca yorucu ve de fazlaca vaatkar saatlerdi kısacası..........Bu kadar laf salatası yeter..Şimdi yolda yürürken elime tutuşturulan beleş gazetelerimi okumam lazım..

18.10.2009

london postası..

Lezzetli ve eğlenceli bir uçak yolculuğunun ardından, bulutları İstanbul'da bırakarak güneşli bir London akşamüstüsüne vardım..Valizlerim biraz büyük ve ağır olduğundan azıcık zorlanmakla birlikte sağ salim attım kendimi taksiye..Taksi şoförü beni "hello darling" diye karşılayınca herşey tastamam oldu:) Yarım saatlik bir yolculuk yaptım taksiyle..Berbat bir trafik vardı fakat bu millet "bus lane" diye birşey keşfetmiş..En sağda kırmızı boyalı bir şerit; sadece otobüs, taksi ve motorsikletler kullanabiliyor..En sağdan bastık geldik kısacası..Bulunduğumuz sokak çok şeker kırmızı tuğlalı binaların olduğu bir yer..Ev sahibim olan çift çok tatlı ve sıcak insanlar..Bayan freelance cateringçi..Eşi ise sigortacı..Bir de 4-5 yaşında bir ufaklık var: Alicia..Sarı kafanın teki..Neyseki sakin bir çocuk..Kafa ütülemeyecek:) (ne kötüyüm allam) Evde bir misafir daha var benim gibi; İngiliz kız bir gazeteciymiş ve henüz ne olduğunu anlamadığım bir eğitime gelmiş Londra'ya, ismi de galiba Rosy gibi birşeydi..Neyse sabah daha iyi tanışırız..Odama yerleştim..Küçük ve de sevimli bir çatı katı..Hemen merdivenlerden inince de özel banyom var..Banyo şahane..Yeni yapılmış herşey..Tertemiz ve de galiba ilk ben kullanıyorum..Şu an burada saat 20.08 ama çoktan yattı ev halkı..Ben de uyumak üzereyim..Yoruldum biraz..Bir de şu grip halini atamadım üzerimden bir türlü..Ödüm patlıyor ilerleyecek diye..Sabah erkenciyim..Mrs. Rose pazartesi metronun çok yoğun olduğunu ve erken çıkmam gerektiğini söyledi..Böyle işte..Uyumaya gidiyorum ben..

16.10.2009

eh..sonunda..

Bugün kalan son dikişlerimi de aldırdım..Dün de nihayet vizem çıktı..Bugün pasaportum elimde öylece durdum bir an..Başka mühim bir eksik kalmadı..Şu grip durumum da hafifledi sanki..Pazar öğleden sonrasını London'da Mr&Mrs Rose ile geçirmek için bir engelim yok artık..Bunun rahatlığından herhal üzerimde garip bir durgunluk var..Fena his değil..

6.10.2009

bach istanbuldaymış..

Koskoca Bach kalkıp sekizinci defa İstanbul'a teşrif etmiş..St. Antuan'daki performanslar eminim görülmeye değerdir..Belki görürüm ben de şu ahir ömrümde bir kez olsun Bach'ı..(cümleleri devrik kurunca süpper şiir olmuyor mu ama hıh??:))